KUR'AN NEDEN BEYİNDEN BAHSETMİYOR? 2. BÖLÜM
- Musa Gülyazı
- 22 Ağu
- 6 dakikada okunur

İlk bölümün ardından şimdi “sadr” kelimesinin geçtiği farklı ayetlere bakalım;
Nas Suresi
1: Söyle! “ İnsanların Rabbine sığınırım,
2: İnsanların hükümdarına,
3: İnsanların ilahına,
4: Sinerek, gizlenerek “vesveseleri fısıldayanın” şerrinden.
5: O ki insanların “sudurları içine” “vesveseleri: kötü düşünceleri fısıldar.”
6: Hem o cinlerdendir hem de o insanlardan.”
Yine bu ayetleri okuyan herkesçe bilindiğini zannettiğim bir sure. Türkiye de “muhafazakar” bir aile de doğup da bu sureyi bilmeyen bence yoktur. Şeytandan, cinden, kötülükten korunmak için hepimiz ezbere biliriz. Tabi sadece Arapça okunuşunu. Tür olarak İnsan veya Cine mensup olan “el hannas olan el vesvas” lar. Bu akıl sahipleri insanlara el hannas; sinerek, gizlenerek, kendileri geri planda kalarak; “vesvese”; kötü düşünceleri sürekli tekrarlıyorlarmış. Vesvesenin kök anlamı incelendiğinde “sürekli aynı şeyleri tekrarlamak, söylemek" olduğu anlaşılıyor.” (1) Fakat Kur’an'da geçtiği tüm ayetlerde olumsuz bir anlamı barındırdığı için bu sürekli dayatılan şeylerin kişiye fayda sağlamayan “kötü şeyler” olduğu sonucu çıkıyor. Taha suresi 20. ayet ve Araf suresi 120. ayette şeytanın “Adem ve zevcine” "vesvese verdiği” bildiriliyor. Şeytanın sürekli tekrarladığı şey ise elbette “kötü” bir şeydir.
Bir örnekle ifade edeyim. İçki bağımlısı bekar bir adamı düşünelim. Çalıştığı iş yerindeki arkadaşlarına sürekli nasıl içtiğinden, nasıl eğlendiğinden, ne kadar güzel vakit geçirdiğinden bahsediyor. Her akşam evinde, her hafta sonu dışarda az veya çok içki içiyor. Ve maceralarını hiç ağzından düşürmüyor. Tabi ki sürekli iyi taraflarını anlatıyor. Yanına bir arkadaş bulmak için iş yerinde sürekli konuşuyor. Yani kötü düşünceleri fısıldıyor. Ve sonunda ağına takılan ve evli olan bir arkadaşıyla önce kendi evinde daha sonra da dışarda birlikte alkol almaya, her hafta bir yerde sabahlamaya başlıyorlar. Fazlasıyla uyanık ve asıl amacı “sömürmek” olan bağımlımız dışarda alkol için ödenen hesapları bir şekilde günün sonunda arkadaşına ödetiyor. Tıpkı şeytan gibi sürekli aynı şeyleri tekrarlayarak sonunda arkadaşının “aklını çelen” bağımlımız konu hesab ödemeye gelince yine şeytan gibi yan çiziyor. “Kafasına girmek” diye bir deyim vardır örneğin. Bir kimseye istediğimiz bir şeyi yaptırdığımız zaman kullanırız. İşte bu örnekte de olduğu gibi Nas suresinde anlatılan vesveseciler insanların “başlarına, beyinlerine, algılarına, zihinlerine” fısıldarlar. Ve bu kavramları karşılamak için Kur’an’ın kullandığı kelime "başın iç tarafı anlamına gelen" “sadr” dır.
Zihninizde şöyle bir düşünce belirebilir. “Sadr beyindir diyorsun ama ayetlerde sürekli başın içinde olduğunu da ekliyorsun, sadece beyin demiyor algı, zihin gibi farklı kelimeler de kullanıyorsun." Şöyle ifade edeyim: Aslında tam olarak “sadr sadece beyindir” demiyorum. Makalemizin amacı “Kur’an’da beyinden bahseden ayetleri bulmak”. Bilimin literatüründe bugün kullanılan kavramlar olan “beyin, zihin, algı, bilinç, irade, düşünce” gibi kavramları bilimin kendisi de tamamen birbirinden bağımsız olarak ele alamıyor. Çünkü insan gibi, görebildiğimiz şeyler içinde belki de en çetrefilli organizmayı tanımlayan kavramlar olarak, fıtratları buna uygun değil. Nasıl insanın bedenini bir bütün olarak ele aldığımızda ancak doğru sonuçlara ulaşabiliyorsak, bu beden ile açığa çıkan soyut kavramları da bir bütün olarak ele almalıyız. Şunu demek istiyorum; “Sadr” kavramı Kur’an’da beyin ve onun işlevlerine dair bir karşılığı içeriyor. Bu karşılığı mekan olarak kesinlikle içeriyor. Ve ayetlerle görebildiğim, anlayabildiğim kadarını aktarmaya çalışıyorum. Lakin beyin nasıl tek başına çalışan bir organ değilse “sadr” da sadece beyni kapsayan bir kelime “Olmayabilir.” “Merkezinde beynin olduğu ancak başka organlar ile de karşılıklı bir alışverişin sonucunda oluşan “tanımları, işlevleri” de içeriyor olabilir. Yani ya “sadr = beyin” ya da “sadr = beyni de içine alan, ya da beyin ile ancak bir kavram-tanım olabilen bir üst başlık." Her iki ihtimalle de sorumuzun doğru cevabı olduğu konusunda bir şüphe yok. Ve bu eksiklik çatı kavram olan "sadr" kelimesinin yansımalarını ifade etmede diğer dillerde mevcut olan yetersizlikten kaynaklanıyor.
Son olarak Mülk suresi 13. ayeti inceleyelim;
"Sözünüzü gizleyin yahut açığa vurun; şüphesiz O "o sudurların zatını" belgeleyendir."
Adetim üzere söz konusu ayette de sadece konuyla ilgili noktalara değineceğim. "Belgeleyendir" mealinin sebebi ise kelimenin kökü olan ayn-lam-mim birlikteliğinin Türkçedeki doğru karşılığının bilmek değil belgelemek olduğunu öğrenmiş olmam. İlk olarak ayette "söz" olarak meal verdiğimiz kelimenin orijinali olan "kavl" kelimesini irdeleyelim.
Kavl Kaf-vav-lam; Tek bir sözcük olsun ya da bir cümle olsun konuşmayla açığa çıkarılan harflerden mürekkep şey, konuşmayla açığa çıkarılmazdan önce nefste/akılda tasavvur edilen şey. (2)
Kavl : Birlikte bir iş yapan kimseleri, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçe 'deki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir. (3)
Müfredattan; konuşurken ağzımızdan çıkan her sözcüğü içerdiğini görüyoruz "kavl" kavramının. Aynı zamanda daha sonra söylemeyi planladığımız henüz ağzımızdan çıkmamış olan nefsimizde tuttuğumuz sözcüklerde "kavl" kavramına dahil. Süleyman Karagülle ise kavramın kökünün bir iş birlikte yapılırken konuşan kimseden kaynaklandığını belirtiyor. Her iki bakışta da merkezde "konuşmayla açığa çıkan, harflerin anlamlı birleşiminden oluşan harf topluluklarını" görüyoruz. Ayette Rabbimiz bir sözü konuşarak söylesek de söylemeyip nefsimizde gizlesek de bildiğini ve bu durumun belgelendiğini söylüyor. Ve bu işlev için adres gösterdiği yer "o sudurların zatı." Yani "başın içindeki o merkezlerin zatı." "Zat" kavramı için Müfredatta Rağıp el İsfahani sözcüğün "edat olarak cins ve türlerin niteliklerini" anlatmak için kullanıldığını ifade ediyor. Yine kavramın "bir şeyin özüne, kendisine" işaret ettiğini düşünen dilcilerin bu tespitlerine de yer vermiş. (4)
Bu karşılığı yerine koyduğumuzda ise şöyle bir sonuç çıkıyor önümüze; Rabbimiz sözümüzü gizlesek de açığa vursak da belgeleyendir: "Sudurların; özellikleri-nitelikleri-işlevleri ile belgeleyendir" veya "sudurların özünü-kendisini belgeleyendir." Yani ya konuştuğumuz her şey sudurların aracılığıyla belgeleniyor. Ya da konuştuğumuz her şey sudurların kendisinde belgeleniyor. Her halükarda ayet zihnimizde cümleler oluşturup bunlarla konuşma becerimizden bahsediyor. Ve bu becerimiz için "sadr" kavramını kullanıyor. O halde harfleri belli bir düzenle biraraya getirip konuşma yeteneğimizin kaynağı-yeri "sadr" kavramı. Bakalım konuşma nasıl gerçekleşiyor;
"Konuşmanın oluşumu, düşünceleri kelimelere dökmek, anlaşılır bir cümle oluşturmak ve sonra doğru sesleri çıkarmak için ağzı gerçekten hareket ettirmek gibi çok farklı süreçler gerektirmektedir. Beynin konuşmada rol oynadığı bilinen birkaç bölümü bulunmaktadır. ....
Konuşma, beynin birçok bölgesinin birlikte çalışma aktivasyonuna dayanmaktadır. Broca alanı ve Wernicke alanı, beynin konuşmaya dahil olan ana bileşenleri olarak kabul edilir, ancak beynin diğer kısımları da konuşulan kelimeleri oluşturmak için ağız kaslarını koordine etmede önemli bir rol oynamaktadır. Çoğu insanda, konuşmayla ilgili beyin aktivitesi beynin sol tarafında gerçekleşir. Bu parçalardan herhangi birinin hasar görmesi veya yaralanması afazi veya apraksi olarak bilinen konuşma sorunlarına yol açabilir. Dil ve konuşma terapisi bu koşullara sahip kişiler için faydalıdır. Beyin hasarından sonra tam konuşma becerilerini geri yüklemek her zaman mümkün olmasa da, iyileştirmeler yapılabilir." (5)
Kaynakçadaki linkte konuşmada rol oynayan bütün beyin bölgelerine dair ayrıntılı bilgi var. Ben sadece "düşünceleri kelimelere dökerek konuşmak" eyleminin mimarının beyin olduğunu ifade etmek adına ilgili kısımları paylaştım. Henüz açıklanmamış olan düşünce de konuşma olarak açığa çıkan sözcüklerde beyinde ortaya çıkıyor. Ve Kur'an bu tanımlamalara karşılık olarak "başın iç kısmı" anlamına gelen "sadrı" kullanıyorsa o halde "sadr" anlamını doğrular şekilde "beyni" ifade ediyor demektir.
"Peki işaret dilini kullananlar ne olacak? Tanrı içimizde gizlemediğimiz ama konuşma ile de anlatmadığımız bu şeyleri de belgeliyor mu?" Soru içinde soru oldu. Yola Non-teist bir soruyu cevaplamak için çıkmıştık. Ve bu satırları yazarken yaptığım empati sonucunda bir Non-teist soruyla daha karşılaştık. Ona da hemen cevap verelim;
"Konuşma ve anlama nasıl gerçekleşiyor?
Konuşmanın sağ elini kullanan kimselerde önemli ölçüde beynin sol yarısı tarafından kontrol edildiği bilinmektedir. Felç geçiren yani beynindeki damarlardan bazısı tıkanan hastalarda, eğer beynin sol yarısı etkilenmişse, hastanın konuşması da büyük ölçüde hasar görür. Son olarak işaret dilini kullanan sağır ve dilsizlerden felç geçiren hastalarda da aynı sonuçlara ulaşıldı. Yani işaret dilini kullanarak konuşanlar da, aynı normal konuşanlarda olduğu gibi, beyinlerinin sol yarısındaki konuşma merkezlerini kullanıyorlar ve konuşma merkezini etkileyen bir felç geçirdiklerinde işaret dilini kullanma becerilerini kaybediyorlar. Bu durum doğuştan özürlü yani normal konuşmayı hiç öğrenmemiş kimseler için de geçerlidir." (6)
İşaret dilini kullananlar da birbirleriyle iletişim kurarken yani "düşüncelerini açığa çıkarırken" beyinlerini kullanıyorlar. Ve "o sudurların zatı" yani "o beyinlerin zatı" ile Rab de bu konuştuklarımızı belgeliyor. Zaten işaret dilini kullananlar için "işaret dili ile konuşanlar" diyoruz. Onlar sadece konuşurken farklı bir dil kullanılıyorlar. Onların kelimeleri sesten değil "görsel işaretlerden" oluşuyor. Rabbimiz bunu da bizlere aktarıyor. Nerde mi? Mülk suresi 13. ayete tekrar gidelim:
Mülk 13
"Sözünüzü gizleyin yahut açığa vurun; şüphesiz "o beyinlerin zatını" belgeleyendir"
Ayette "açığa vurun" olarak meal verdiğim kelime cim-he-ra kökü. Müfredatta şu açıklama kaydedilmiş: "bir nesnenin görme ya da işitme duyusunun algılamasına ifrat derecesinde zahir, açık olması ya da hale gelmesi." (7) Bu özellik ayette "sözcükler" için kullanılıyor. Düşüncemizi ifade etmek için kullandığımız sözcükler için şaşırtıcı şekilde Rabbimiz sadece işitme duyumuz için değil diğer bir ihtimal olarak görme duyumuz için de apaçık hale gelebileceğini söylüyor. Bugün hiç kimse konuşurken ağzından çıkan sözcükleri göremediğine göre "görme duyusuna açıkça ortaya çıkan sözcükler" işaret dilini konuşanların sözcükleri olan "işaret dilinin sembolleridir." Yani Rab işaret dilini kullananların da sözlerini belgeleyendir.
Meramımı yeterince anlatabildiğime inanıyorum. Sadr kavramı Kur'an'da 46 ayette geçiyor. 16 tanesi "marife" yani belirli olarak geçiyor. Ben bütün marife kullanımların insan beynini ifade ettiğini düşünüyorum. Makalemizde incelediğimiz Hac suresi 46. ayet ve Mülk suresi 13. ayet de bu marife kullanıma örnek. Nas suresinde ise zaten "insanların suduru" yani "insanların beyni" olarak geçiyor. Verdiğim bütün ayetlerdeki "sadr" kullanımının insan beynini karşıladığını düşünüyorum. Farklı ayetlerle 3. bölüm de "Takvalı Merkezleri" inceleyeceğiz.
2: Rağıb El İsfahani, Müfredat, Yusuf Türker Çevirisi, S: 1224
4: Rağıb El İsfahani, Müfredat, Yusuf Türker Çevirisi, S: 582
7: Rağıb El İsfahani, Müfredat, Yusuf Türker Çevirisi, S: 354